top of page

Teneke & Tatarcık


Zorlama Aydınlar ve Bastırılmış Görev Başındakiler

Türk tarihinde Cumhuriyet ile başlayan dönemin ilk otuz-otuz beş yıllık sürecinde verilmiş olan eserlerden incelenecek olan dördünün temelinde çeşitli sorunlar çerçevesinde birey ve toplum çatışması söz konusudur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 1928'de yazdığı Sodom ve Gomore ve Halide Edip Adıvar'ın 1938–39 yıllarında Yedigün'de tefrika edilen Tatarcık’ı ilk eser grubunu; Reşat Enis'in 1939'da yayınlanmasından dört gün sonra toplatılan romanı Afrodit Buhurdanında Bir Kadın ve Yaşar Kemal'in 1955'te yazdığı Teneke ikinci eser grubunu oluşturacaktır. Bu dört eseri ikişerli gruplara ayırmadaki sebep, romanların sonunda başkarakterlerin romandaki genel çatışma ile alakalı olarak toplum tarafından kabul görüp görmemeleridir.

Yazarının kendisinin ve hitap ettiği okuyucu kitlenin üst sınıfa dâhil olduğu Sodom ve Gomore’de, türlü edebi, tarihsel ve dinsel üst metinlerle okuyucuya, mütareke yıllarında İstanbul'da hüküm süren ahlâkça yozlaşmış sosyete hayatı karşısında aydın başkarakter Necdet'in aklen ve manen çektiği sıkıntılar ele alınmıştır. Necdet'in romanın akışı boyunca sahip olduğu farkındalığa rağmen elinden hiçbir şey gelmemesi, çeşitli tutarsız davranışları ve pasif kimliği ile romanın sonunda kapıldığı özgürlükçü akım ve dolayısıyla fışkıran aşırı milliyetçi tavır ve sözleri okuyucunun algısında tam oturtulamamış bir karakter olarak yer ediyor. “Necdet bu âlemde o kadar yepyeni bir insandı ki, bir zamanlar Leylâ ile kendi arasında geçen macera ona bir başka adamın hikâyesi gibi geliyordu” (Karaosmanoğlu, 2008, s. 284) alıntısında da olduğu gibi, Necdet'in değişimi göze çarpacak şekilde apaçık; âdeta iki farklı karakter var. Yazarın bu konuda okuyucuyu tatmin etmeyen başarısız tutumu bir kenara bırakılırsa, Necdet'in roman boyunca etrafını aydınlatmaya çalışmadığı ve içinde kalan ahlâkî değerler ve millî duygular romanın sonunda dışarıdan – Anadolu'dan – bir el tarafından, 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi zaferi, İstanbul toplumuna sunulmuştur. Necdet'in toplumu aydınlatmada hiçbir rolü yoktur fakat yine de onun fikirleri, içinde yaşadığı sosyetede olmasa da, toplumda yer bulmuş, kabul görmüştür. Bu açıdan bakılacak olursa Sodom ve Gomore’nin bitiriliş şekli, yazarın romanda vermeye çalıştığı sorun ile doğrudan bağlantılıdır.

Etrafındaki toplum tarafından yine başta kabul görmeyen aydın bir karakter olan Tatarcık’taki Lâle, “Poyraz Köyü halkını medenîleştirmek programı”nı (Adıvar, s. 56) uygularken, Necdet'in aksine, olabildiğince aktif davranmaktadır. Halkın ona karşı direnmesinin sebebi ırkından ve babasından kendisine geçmiş olan dürüst, ahlâklı ve inatçı yapısıdır. Bir “superwoman” tipine uygun olarak elinden her iş gelir (balıkçılık, yüzmek, eğitim, aydın düşünce, öğretmenlik, halka yardım...) ancak toplumu dönüştürmede bu karakter özellikleri yetersiz kalır. Romanın sonu her ne kadar yarım kalmış veya hızlıca bitirilmeye çalışılmış gibi gözükse de, Lâle'nin yetersizliğinin sanki kendisiyle aynı yolda yürüyen bir erkekle birlikte hareket ederse giderebileceği, yani kadın ile erkek el ele vererek amaçlarına ancak bu şekilde ulaşabilecekleri kurgusu sunulmuştur. Esasen Lâle evlenmek yerine hayatını Poyraz Köyü'nü modernleştirmeye adayacağını söylediğinde Recep'in cevabı “iki kişinin gücü bir kişiden fazladır” (Adıvar, s. 187) olmuştur. Romanın sonu birlikte olmaya karar vermiş dört çifte yoğunlaştığından dolayı, Lâle'nin projesinin toplum tarafından kabul edilip edilmediğine dair herhangi bir kanıda bulunmak yanlış olur. Recep ve Lâle'nin hedeflerinde başarılı olup olmayacakları okura kalmıştır. Varsayılabilinir ki, bir birey olarak hareket etmektense Lâle bir aile kurarak topluma daha fazla günlük hayattan örnek gösterebilir, yani hem anne hem baba yetişkin olarak etraflarını kendileri gibi olmaya özendirebilir, hem de çocuklarını modern yapıya uygun yetiştirirken çevredeki yeni nesilleri de etkileyebilir. Toplumun Lâle ve Recep çiftine nasıl tepki verecekleri tartışılır.

Sodom ve Gomore ve Tatarcık’ın tersine Afrodit Buhurdanında Bir Kadın’da ana karakter olan Yıldız, ne pasif bir aydındır ne de toplumu modernleştirme amacı güder. Geçim derdine düşmüş bir işçi olarak kendi sınıfında barınamayacağını anlayınca çareyi seks işçiliği yapmakta arar. Bu da bir çeşit işçilik olsa da manevî zararı daha fazladır. Yıldız için yine de, yardım dilenmek için ziyaret ettiği Nüzhet'in üstüne atılıp para vermesinden sonra “Yirmi lirasının karşılığını ödemiş bulunmak ona şimdi bayağı tatlı geliyor” (Enis, 2009, s. 55) diyor anlatıcı. Bu alıntı, başına gelenin Yıldız'ın bu meslekteki ilk tecrübesi olmakla beraber bundan sonra da her işinde “alın teriyle” para kazanmış olmanın gururunu taşıdığını anlatıyor. Topum tarafından seks işçisi bireye yönelik öfke en belirgin olarak grev topluluğunun Yıldız'a “Vurun! Öldürün!” (Enis, 2009, s.79) haykırışlarındadır. Kabul edilmediği, dışlandığı daha ne kadar açık olabilir? Aslında sosyolojik olarak, Durkheim'ın organik dayanışma tanımının esasında belirttiği gibi işbölümü (Bahar, 2005, s.47) çerçevesinde seks işçiliğinin de topluma işlevleri vardır: bir aile kuracak paraya sahip olmayan bireylerin ihtiyaçlarını gidermek ve evli bireylerin yaşam düzenini bozmayacak şekilde kısa ilişki kurmak. Yapısal olarak toplumun bu işlevleri görmezden gelip ahlâksal olarak tamamen karşı çıkmaları tam da Yıldız'ın karşı karşıya kaldığı sorundur. Kitabın sonunda Yıldız'ın toplum tarafından kabul görmediğine ve göremeyeceği üzerine daha fazla düşünmeden, kendi hayatında meydana gelen drama yoğunlaşılabilinir. Farkında olmadan kendi oğluyla beraber oluşu, psikolojide “Oedipus kompleksi” olarak bilinen, Yıldız ve Engin (Ayfer ve Kaya) ilişkisindeki versiyonunda erkek çocuğun annesine olan aşırı cinsel eğiliminin bir göstergesidir. Yıldız'ın, Osman'ın ve Engin'in ölümü üzerine eskiden de var olan toplumdaki yalnızlığı kat kat artmıştır.

Teneke’de ise toplumdaki düzensizlik giderilsin diye kaymakamlık görevine getirilen Fikret Irmaklı yine ilk eser grubundaki gibi bir aydındır. Necdet ve Lâle'den tek farkı, yaptığı açılımlardan dolayı para kazanmasıdır. İş ahlâkı tıpkı Lâle gibi dürüstlük ve düzen altyapısı üzerine kurulmuştur. Kaymakam Fikret, çeltikçilerin oyununa alet olmamaya karar verdikten sonra tıpkı Yıldız gibi toplum karşısında yalnız kalır. Sadece birkaç tane destekçisi vardır ve bunların akıbeti belli olmaz. Örneğin Resul Efendi çift taraflı bir ajan olarak rol alır, Zeyno Karı da köylünün mağduriyetinden yakınırken Okçuoğlu'nun teklifi üzerine eylemlerinden vazgeçer. Adaletten yana olan ve çeltikçileri durmaksızın kafasında sorgulayan bir tek Memed Ali olduğundan Kaymakam kasabadan gönderilirken sadık bir şekilde onu geçiren tek kişidir. Kanunun altından girip üstünden çıkan, önce yağcılık sonra da iftirayla kendi kârları için ellerinden geleni artlarına koymayan çeltikçiler ise Kaymakam'ın sürgüne gönderilmesini ardından teneke çaldırarak kutlamaktadır. Kaymakam'ın en son tutturduğu ıslık üzerine düşünmekte yarar var. Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisi'ni çalmaktadır. Schiller'in şiirinin aralarına Beethoven kendi sözlerini yazmıştır. Teneke ile bağlantılı olarak en can alıcı mısra aşağıdakidir:

Was die Mode streng geteilt;

Alle Menschen werden Brüder,

Almancadan Türkçeye “Geleneğin kesin olarak ayırdığı;/ Herkesin kardeş olduğu;” çevirisi ele alındığında romandaki temel sınıf ayrımına olan eleştiri göze çarpıyor. Tıpkı Ortaçağ Avrupası'ndaki lord-vassal ilişkisi gibi sömüren ve sömürülen diye iki ayrı topluluk söz konusu: çeltik ağaları ve köylüler. Yaşar Kemal son cümlesinde bile romanındaki en temel sorunu – sınıf ayrımını – eleştiriyor.

Teneke’deki Kaymakam Fikret de Afrodit Buhurdanında Bir Kadın’daki Yıldız gibi dışlanıyor fakat ahlâkı bozduğu için değil de kanunu sağlamaya çalıştığı için. Bu açıdan bakılırsa, Tatarcık’taki Lâle de topluma düzeni getirmeye çalıştığı için sevilmiyor. Sodom ve Gomore’deki Necdet ise dışlanacak duruma hiç gelmiyor çünkü zaten çevresine katmaya çalıştığı herhangi bir şey yok. İster Leylâ olsun ister işgal güçlerinden subaylar olsun, Necdet'i yalnız bırakma derdinde değiller. Kendi kendine içine sinik bir şekilde yaşamayı seçen Necdet'tir.

Birey ve toplum çatışması çerçevesi içinde romanların sonları değerlendirilirse, toplum sorunlarına bir çözüm önerisi belki de sadece Tatarcık’taki idealist aydın tiplemesiyle Lâle ile veriliyor. Necdet'in zaferi piyangodan çıkmış niteliğinde âdeta, çünkü vatanın özgürlüğü İstanbul'daki ahlâksal çöküntüye o saatten sonra ne kadar fayda eder tartışılır. Geri kalan ne Kaymakam Fikret ne de seks işçisi Yıldız içinde bulundukları kısır döngüyü çabalasalar da değiştiremeyeceklerinin farkındalar, en azından yazarları onları pasifleştirmiş durumda.

Kaynakça

Adıvar, H. E. (n.d.). Tatarcık. İstanbul: Özgür Yayınları.

Bahar, H. İ. (2005). Sosyoloji. Ankara: Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu.

Enis, R. (2009). Afrodit buhurdanında bir kadın. İstanbul: Evrensel Basım Yayın.

Karaosmanoğlu, Y. K. (2008). Sodom ve Gomore. İstanbul: İletişim Yayınları.

Kemal, Y. (2007). Teneke. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Symphony No. 9 (Beethoven). (n.d.) Wikipedia içinde. 11 Nisan 2009 tarihinde http://en.wikipedia.org/ ‘ten alındı.

Oedipus kompleksi. (n.d.) Vikipedi içinde. 11 Nisan 2009 tarihinde http://tr.wikipedia.org/ ‘ten alındı.


2 views

Recent Posts

See All
bottom of page