top of page

Üç Günde Atina ve Kos


Sabah 07.00 uçağına binilir, iki saatte Atina’ya varılır. Şehre giden ilk otobüs bulunur. Oradan sonra durup dinlenmeksizin ilk istikamet Akropol’dür. Atina’ya sırf bunun için gitmiş biri olarak bana tatmin oldun mu diye sorarsanız, “Hem de çok!” diye yanıtlarım.

İki saat içinde Akropol’ü gezersiniz. Girişteki Irodou Attikou Tiyatrosu’na göz ucuyla bakarsınız. Tüm turistler ne tarafa akın ediyorsa sürünün peşinden tıpış tıpış gidersiniz. Propylaea’nın kırık dökük mermer merdivenlerini çıkarsınız. Görürsünüz ki herkes fotoğraf çektiriyor. Hadi ben de çekileyim dersiniz…

Toz toprak içinde cayır cayır güneşin altında tırmanmaya devam edince sağınızda kalan Parthenon tüm heybetiyle karşınıza çıkar. Tabii ki bitmeyen restorasyon yüzünden tarihi eserlerin etrafında iskeleler, vinçler vb. ile karşılaşırsınız. Bu da sanki yaklaşık 2500 yıl önce değil de günümüzde bu tapınaklar kompleksi inşa ediliyormuş hissi yaratır. Parthenon’u bir de arka taraftan görmek gerekir. Vinçlerin olmadığı bir görüntü tabii ki daha etkileyici.

Solda ise sütun niyetine Karyatid denilen kadın figürlerinin kullanıldığı Erektheion Tapınağı’na rastlarsınız. Bu kadıncağızları çok severim.

İşe bu kadar! Akropol bitti, sırada ne var diye düşünmeyin. Manzarası Akropol olan devasa Yeni Akropol Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Müzenin altındaki kazı çalışmaları sonucu camdan zeminin üç metre kadar aşağısında taş yapıları görebilirsiniz. Cam üstünde yürüdüğünüzü fark ettiğiniz anda içgüdüsel olarak ürküp saydam olmayan zemine zıplayabilirsiniz, demedi demeyin! Başıma geldi, ondan söylüyorum… Ama sonra bu cam zemin fikri çok hoşuma gitti ve yükseklik korkumu bir nebze olsun yenmeme olanak sağladı diyebilirim.

Müzenin Akropol’ü gören tarafında dış cepheyi duvar yerine camla kaplamışlar, bu da kendinizi tarihin hem içinde hem dışında hissetmenizi sağlıyor.

Müzedeki tüm arkeolojik eserleri ve açıklamaları yalayıp yuttuktan sonra şehri gezmeye devam edin. Şehri turlayan otobüsler mevcut. Hop on hop off tarzında belli bir ücret karşılığında gün boyu istediğiniz durakta inip binebilir, sınırsız kullanabilirsiniz. Zaten bir günüm var, bundan iyisini zor bulurum demiyorsanız yürüyebilirsiniz tabii. Ama otobüs sizi parlamentonun bulunduğu Syntagma Meydanı’ndan geçirecektir.

Ulusal Kütüphane’yi de görme fırsatınız olur. Daha nice meydan ve yapı görürsünüz. Bir de eğer yazın gitmişseniz caddeler boyu portakal ağaçlarını kaçırmayın.

Akşama da Bodrum sokaklarını andıran Plaka’da gezip dükkânlara bakarsınız olur biter. Ailesi Anadolu göçmeni bir restoran sahibine rastlarsanız benden selam söyleyin! Size ballı yoğurt ikram etsin.

Ertesi gün uçağa atlar Kos’a gidersiniz. Atina bitmiştir. Yorgunluktan kendinizi kumsallara vurun. Serin denize girin. Çalılıklarda siyah bir yılan görürseniz korkmayın, o zaten hızla uzaklaşıyor olacaktır. Ama yine de patikalarda dikkatli olun derim. Ne olur ne olmaz!

Son gününüzde merkeze gidin ve çarşılara dalın. Hem Kos’a gidip de, Hipokrat’ın ağacını ziyaret etmezseniz ayıp olur.

Hipokrat’ın ağacının arkasında ise Osmanlı’dan kalma Defterdar Camii’nin minaresi gözükmekte. Bu caminin etrafında dolaşırsanız, altında bir geçit olduğunu keşfedersiniz. Mermer sütunlarla desteklenmiş ahşap yapı her ne kadar Osmanlı zamanında yapılmış olsa da, mimari açıdan kültürler arası etkileşim söz konusudur. Bunu İyonik tarzdaki sütun başlıklarından anlayabiliyoruz.

Sırada bir tıp merkezi olan, Hipokrat Asklepeionu’nu gezmek var. Oraya tren şeklinde vagonlardan oluşan turistik bir araçla gidersiniz. Sanırım saat başı liman civarından kalkıyor, size kısa bir Kos gezisi de yaptırıyor. Asklepeion, bir yamaca kademe kademe olarak inşa edilmiş. O yüzden bol bol merdiven var. Merdivenleri çıkınca harika bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Karşıki dağlar Bodrum olmakla birlikte Yunan hekimlerinin bu zevkin tadını çıkardığını düşünebilirsiniz.

Perspektife dikkat çekmek amaçlı çeşitli fotoğraf kompozisyonları denemek size kalmış. Burada sütunlar benim dikkatimden kaçmamıştı.

“E Kos da bitti, şimdi ne yapacağız?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Basit: bir katamarana binip 25 dakikada Bodrum’a geçersiniz, tatilinizi biraz da burada keyif çatarak geçirirsiniz. Bodrum’u da ben anlatmayayım artık!

12 views

Recent Posts

See All

Mektup: Düşüncenin Yolu

Okurcuğum, Dün trenle Leiden’dan Brüksel’e seyahat ediyordum. Camdan dışarı mahmur mahmur gelip geçen ağaçlara bakıp düşünüyordum. Uykuyla uyanıklık arasındaki o ince çizgide nereye ait olduğumu anlam

bottom of page