top of page

BIRDMAN: Akademinin egosu


IMDB’nin sitesindeki yorumların aksine, ne yalan söyleyeyim, Birdman veya (Cahilliğin Umulmayan Erdemi) (2014) filmini üzerinde düşünülmesi gereken bir film olarak takdire şayan buldum. Bakın benim gibi tembel bir blogcuyu bile yazdırıyor.

Filmin yönetmeni, senaristi ve oyuncuları hakkında fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Sadece başrollerin çok kararında oynandığını ve hatta zaman zaman “Vay Edward Norton’a bak be!” denilebileceğini düşünüyorum.

Konu hakkında bir şeyler söyleyeceğim, henüz izlememiş olanlar mazur görsün. Film daha geçtiğimiz Cuma günü (27 Şubat 2015) Türkiye’de vizyona girmiş olmasına rağmen hemen ertesi gün hevesle gitmişim gibi de anlaşılmasın, sinemanın kapısından geçiyordum, uğradım. Aslında çok meşgul bir insanım, kaçamak yaptım sayılır.

***Spoiler Alert***

Riggan (Michael Keaton), yirmi yıl önce çok meşhur olmuş bir Hollywood yıldızıdır, tabii ki bir süper kahraman; adamcağız fakr-u zaruret içinde ta Los Angeles’lardan kalkıp doğuya Broadway’e geliyor. Şansımı bir de burada deneyeyim diyor. Laf aramızda Broadway’in tiyatrolarının arka kapılarının açıldığı ara sokaklar çöplük olarak gözümüze takılıyor. Hollywood hiç öyle miydi canım? Broadway’de Raymond Carver’ın 1981’de yazdığı What Do We Talk About When Talk About Love (Aşk Hakkında Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz) isimli hikaye kitabından uyarlama bir oyunu yönetip oynuyor.

Oyuncu krizi mi yaşanmıyor, para sıkıntısı mı çekilmiyor, aşk buhranları mı olmuyor, aile içi huzursuzluk mu tavan yapmıyor? Hangi dolgu malzemesini ararsanız var. Fakat en önemlisi şan şöhret ile ilgili olarak Riggan karakterinin Gollum-vari şizofrenik iç sesin varlığı. Meğer Riggan’ın bu gözden düşmeye karşı duyduğu öfkesi zihinsel bir oluşuma sebep olmuş. Bizimki kendini hala o süper kahraman sanıyor. Uçuyor falan. Gel gör ki bu grandiose hezeyan filmin tamamını kaplıyor.

İlk yarıda zaman algımızla biraz oynanarak tiyatronun sahne arkası karmaşasını izliyoruz. Sonra Riggan’ın tiyatro eleştirmenine barda attığı tirat var. Eleştirmen çok kararlı, seni batıracağım diyor. E adam Hollywood celebrity’si, Broadway’de tutundurmazlar adamı. Gurur yapıyor, yine Birdman olma sevdasına düşüyor, gelsin zengin beyaz seyirci, gitsin blockbuster, oh ne ala! Ah bir zengin olsam! Fakat sonra oyunun galasında öyle bir şey yapıyor ki – hayır spoiler yok, ne yaptığını söylemeyeceğim (aslında bu da kurgusal olarak daha önce rastladığım bir şeydi, bkz: Oğuz Atay’dan Oyunlarla Yaşayanlar ve Orhan Pamuk’tan Kar) – sanat tarihine adını altın harflerle kazıyor sayın seyirciler! Ve tabii ki tekrar şöhret basamaklarının zirvesinde. Hem de Broadway’de! Vauv!

***Spoiler Alert***

Şimdi bu kadar anlattın, niye anlattın diyeceksiniz. Bir şey fark ettim de onun için. Beğendim mi filmi? Genel olarak beğendim. Beğenmediğim tarafları olmadı mı? Oldu. IMDB’de film hakkında berbat yorumlar var mı? Var. Ben nötr mü kalacağım? Neden olmasın?

Ben aslında filmi değil, filme 2014’ün en iyi filmi ödülünü veren jüriyi eleştirmek istiyorum. Oscar’ın adı üstünde Akademi Ödülleri deniliyor. Filmi seçen akademik jürinin egosunun epey sağlam olduğunu fark ettim. 87 yıldır küresel olarak dev bir endüstrinin en en en iyilerini seçiyorlar. Ve binlerce dansöz var. Belli ki bu yılın en iyi dansözü Birdman’di. Veya Alejandro G. Iñárritu ve ekibiydi. (Iñárritu 2010’da şansını Javier Bardem’in oynadığı Biutiful ile küresel sorunları ele alarak denemişti. Olmamış, jüri anlaşılan egosunun okşanmasını istiyor.)

Birdman Oscar’ı nasıl aldı? Bir sanat dalını başka bir sanat dalı üzerinden eleştirdi: tiyatro üzerinden sinemayı ve film endüstrisini. Yani Broadway üzerinden Hollywood’u. Bunda “sanat için sanat” kaygısını göremeyen gitsin kendini camdan atsın lütfen. Endüstriyel açıdan bakacak olursak sosyalist eleştirilere varmamız an meselesi fakat buna pek girmeyeceğim. Sadece kaba taslak bir düz mantık denklemi çizeceğim:

Film için gerekenler: çekim, set, yönetmen, yapımcı, oyuncu, kısa süre, X maliyet, kayıt, sinema salonları, küresel olarak yüksek oynatım imkanı

Gelir: 5X

Tiyatro için gerekenler: prova, sahne, yönetmen, yapımcı, oyuncu, uzun süre, X maliyet, kayıt yok, tiyatro sahneleri, yerel olarak kısıtlı oynama imkanı

Gelir: 3X

Tüm bunlara rağmen kendini bilmek bir erdemdir, “know thyself” diyor Antik Yunan kahinleri. Veya bildiğini sanmak mı demeli? Akademi belki de binlerce yıllık popüler kültüre böylesine referans veren bir işi ödüllendirmek istiyor artık. Birdman ile sinema “ben ne mal olduğumu biliyorum, derin felsefe yapamam işte ancak kahramanlık, aksiyon, pornografiden anlarım” mı diyor? Veya “Bak beni kendimi bilmemekle eleştirenlere inat aynaya bakabiliyorum” mu demek istiyor? Yoksa jüri Birdman’de bunu mu okuyor? Veya veya, Iñárritu jüriye “Ne mal olduğunuzu biliyorum, buyurun size beğeneceğiniz türden bir film” mi diyor? Çok mu zorlama oldu? Olsun, eleştiri bu sonuçta. Okudunuz ya, gözlerinize aklınıza sağlık.

***Spoiler Alert***

Galiba Iñárritu’nun tutumu en doğru olan yorum. Nihayetinde filmde Riggan’ın eleştirmene barda attığı tirattan hemen sonra sokakta ayyaşlar arasında yürürken boğuk boğuk tiyatro tarihinin en önemli tiratlarından birini duyuyoruz. Macbeth’in kalesine saldırılmadan önceki o meşhur kendi kendine yaptığı konuşma:

"Yarın, yarın, ardından yarın, ardından yine yarın. Günden güne böyle sinsice sokulur işte, gelir vakti zaman. Eridi gitti cılız mum. Hayat dediğin nedir ki: oynayan bir gölge, sahnede çırpınıp zamanını dolduran zavallı bir oyuncu. Oyun bitince duyulmaz artık sesi. Bir aptalın anlattığı gürültülü patırtılı bir masal. Hiçbir anlamı da yok." (Perde 5, Sahne 5)

Ki bu tirat tiyatro sahnesinde söylenince anlam kazanır, oyun içinde yine oyun eleştirisi mevcuttur. Birdman’de ise oyunun galası “yarın” olduğu için sanki derinliğini maalesef biraz yitiren bir gönderme oluyor. Yine de Broadway caddesinde kılıksız bir adamın söylemesi ve Riggan’ın ona dehşet içinde bakışı anlamlı. Tamam o kadar da ağır eleştirmeyeyim, değil mi?

***Spoiler Alert***

Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, Oscar’ı bu yıl Birdman’e belli ki bu sebeplerden verdikleri gibi 2012’de de The Artist filmine benzer sebeplerden vermeleri bir rastlantı olmamalı. O siyah beyaz sessiz sedasız bir filmdi. Hatırlayan hatırlar. O da “sanat için sanat” kaygısıyla sessiz sinema üzerinden sesli sinemayı ve film endüstrisini eleştiriyordu. Onda da yine ana karakterimiz şöhret basamaklarını inmiş eski meşhurlardan bir aktördü. Konu ve yapısal olarak benzerlikler epey var anlayacağınız. Fakat onu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim!

Yani demem o ki, akademik jürinin Oscar’ı The Artist’e vermesi yine sinema tarihinin kendi kendine egoist bir referansını gösteriyordu. Birdman de bu açıdan The Artist ile aynı kaderi paylaşıyor. Sanki Birdman biraz daha şanslı çünkü The Artist gibi önünde abi niteliğinde bir örnek vardı. Anlaşılan Iñárritu iki yıl içinde jürinin zayıf noktasını çözmüş.

Yalnız sanırım The Artist daha bir nostaljik ve sevimliydi. Veya ben romantiğin tekiyim. İflah olmayacağım!

34 views

Recent Posts

See All
bottom of page